#birfincankahve Asena AKAN

#birfincankahve sohbetlerinin ikinci misafiri Caz Müzisyeni ve Psikolojik Danışman Asena AKAN
Kahveden, müzikten, psikolojiden ve hayatın içinden konuştuk. Her şeyi bütün olarak algılayan,
bütünleştirmeye dönük bir tarafı var. Bilim, sanat, felsefe, din ve takip ettiği insanlarda gördüğü
değerleri ve içerdeki ışığı keşfetmek üzere kalbi, aklı açık bir ruh. Kendini de tüm bunların ve hatta
doğanın, bir parçası olarak özetliyor.
Kahvenin mutlulukla bir ilişkisi olabilir mi?
Kesinlikle var, her sabah gözümü kahveyle açıyorum. O duyguyu çok seviyorum. Bazen haber
okuyarak, bazen manzara seyrederek kahvemi yudumluyorum.
Peki müzik…
Müzik benim için mutluluk kaynağı. Sokaklarda gezerken hep kulağımda müzik var. Oksijen
tüpümü takıp öyle dolaşayım, diyorum. Yürüdüğüm mesafeyi anlamıyorum, tüm şehri turlayabilirim
o şekilde. İkisi beraber çok iyi geliyor.
Psikolojik Danışman ve müzisyen bir isimsiniz, şimdilerde müzik ağırlıklı ilerliyor sanki…
Psikoloji ile ilgili çalışmalar da devam ediyor, iki disiplinin bir araya geldiği senteze dayalı
çalışmalar da var. Çocuk ve Ergen Gelişiminde Müziğin Etkisi konusunda bir makale yazıyorum.
Hem gelişimsel anlamda hem terapötik anlamda müziğin insan hayatındaki etkileri çok fazla. Eş
zamanlı çalışması rahat meslekler, ikisi birbirini çok tamamlıyor.
Hayatınızda psikoloji varken müzik de var mıydı?
Müzik aslında en baştan beri var, aslında doğduğumuzdan itibaren kalbimizin ritmiyle başlayan bir
süreç. Bende aynı zamanda sesleri taklit ederek devam etti. 5 yaşında konservatuvar eğitimi ile
müziğe başladım. Psikolojiden daha önce demek de yanlış belki, çünkü o da zaten hep içimizde
olan bir süreç. Eğitsel anlamda müzik daha erken başladı. Sonrasında kariyer sürecinde ikisi
birlikte devam etti. Yarı zamanlı konservatuvar ve eğitim süreci. Psikolojiyi de zevkle okudum,
eğitimim çocuk psikolojisi ağırlıklıydı. Sonra o alanda çalışmalar yaptım. Bunları yaparken, iş
deneyimi adına da müzik ile psikolojinin birlikteliği önemliydi. Mesela okulların rehberlik
servislerinde çalışırken bir yandan, okul orkestraları çalıştırıyordum. Dolayısıyla rehberlik ile
başlattığım bir süreci müzik ile takip etme fırsatım oluyordu. Böylece iki tarafın birbirini beslediği
işlevsel bir çalışma oluyordu.
Çok disiplinli bir anlayışı çok önceden eğitim sistemine taşıdığınızı söyleyebilir miyiz?
Dünyada var olan, ülkemizde de gelişmekte olan, farklılaştırılmış eğitim konsepti söz konusu.
Howard Gardner’ın ‘‘Çoklu Zekalar Teorisi’’ bu yaklaşımı destekler. Gardner, zekâyı tek ve baskın
bir yetenek olarak görmekten ziyade, çeşitli ve özel boyutlardan oluşan bir model önerir, her
bireyin farklı zihinsel potansiyelinin olduğunu ileri sürer. Örneğin; kimisinin müzikal zekası, bir
diğerinin mantıksal-matematiksel zekası daha güçlü olabilir. Eğitimi bu temele oturtarak herkese
daha fazla ulaşıp var olan potansiyellerini ileriye götürmek mümkün. Bu sistemin uygulandığı bir
ortamda çalıştım. Böyle bir noktada hiç öğrenci kaybı olmuyor, hep ‘‘kazan kazan’’ üzerine kurulu
bir yaklaşım. Çocuğu, bireyi bulunduğu noktadan daha ileriye nasıl götürebilirsin ona
odaklanıyorsun. Mesela matematik ile ilgili bir sorun yaşayan öğrencinin işitsel zekası daha
ilerideyse o yönde uyaranlar, ödevler vererek gelişimine destek olabiliyorsun, daha hızlı ilerlediğini
görebiliyorsun. Her birey, uygun hedef ve yöntemlerle bulunduğu noktadan ileriye gider. Ben tüm
çalışmalarımda bu yaklaşımdan hareket ediyorum. Özellikle dezavantajlı gruplarla çalışmalarımda
çok işe yarıyor. “Ben eğitim ve terapi aracı olarak müziği kullanıyorum” diyebilirim.
Biz Asena Akan ile nasıl yolumuzu kesiştirebiliriz?
Profesyonel müzisyen olarak üzerinde çalıştığım bestelerim, konserlerim, müzik projelerim oluyor.
Bunları web sitemden ve sosyal medyadan duyuruyorum. İlk albümüm İstanbul’un İzleri 2013
yılında yayınlanmıştı, şimdi ikinci albüm için çalışıyorum. İstanbul’dan ilham almaya devam
ediyorum. Biraz daha evrensel tema ve duyguların ağırlıkta olduğu, daha farklı çağrışımlar
yaratacak bir yerlere doğru gidiyor. Ne çıkacağını ben de tam bilemiyorum, benim için de sürpriz
oluyor her çalışma. 5 yıldır IstanbulModern’de gençlerle Kendi Müziğini Yaratmak mottosunu
İstanbul için uyarladığımız bir atölyede gerçekleştiriyoruz. Gençler ücretsiz gerçekleşen
İstanbulEcho atölyeye geliyorlar, şehir hakkında konuşuyoruz ve birlikte müzik yapıyoruz, gün
sonunda bir beste ortaya çıkıyor. Bu atölyelere katılmak da mümkün.
Albüm çalışmaları ile ilgili ‘‘Ben de bilmiyorum ne geleceğini’’ dediğinizde, teslimiyetten mi
bahsediyorsunuz?
Elbette, bir işe koyulurken planlama, hedef koyma çok önemli. Bir yerden başlaman gerekiyor ve bir yöne gitmen. Süreç içinde ise o kadar farklı şeylerle karşılaşabiliyorsun ki hepsine açık bakabilmek önemli. Bunlar, seni hiç beklemediğin veya düşünmediğin bir noktaya taşıyacak bir fırsat yaratabilir. Zaman içinde edindim bu anlayışı, tabi ki böyle doğmadım. Belki dünyevi anlamda başarısızlıkmış gibi görünebilen ancak uzun vadede aslında başka şeylere hizmet ettiğini farkettiğim ve başarısızlık olarak nitelendirmediğim birçok deneyim yaşadım. Bu da beni ‘‘teslimiyet’’ kavramına yaklaştırdı. Bu konuda, gelişmek için çok çalışıyorum. Umut ediyorum. Disiplini çok önemsiyorum. Olmadığı ya da tıkandığı zamanlarda çok fazla zorlamıyorum. Zamanının gelmesini bekliyorum ya da başka bir yöne devam ediyorum. Hayal kırıklığı sonucu çıkarmamaya çalışıyorum. Yola yeni hayallerle devam ediyorum…
Bir de annesiniz…
İyi ki kelimesini çok kullanırım. İyi ki dediklerimden başlıca bir tanesi; Sofya. Hayatıma çok şey
kattı. Hayata anaç yaklaşan biriyim; kucaklama, sevgi ve şefkat üstüne kurulu bir kişiliğim var.
Bu duyguları akıtmak çok zor olmuyor benim için, onun bana kattıkları ise çok daha fazlası. En
başta çok ilham verici, yaratıcılığınızı da tetikliyor. Birine model olmak, rehberlik edebilmek; aslında
kendi yolumuzu bulmakta da bize rehberlik eden bir durum ortaya çıkarıyor. Karşılıklı; yumurta
tavuk ilişkisi gibi bir şey. Hayatımı disipline eden bir değer. Kızım başarımın bir parçası.